İranlı yönetmen Asghar Farhadi, sinemaseverlerle buluştu
5 mins read

İranlı yönetmen Asghar Farhadi, sinemaseverlerle buluştu

Kendine özgü sinematografisiyle dikkati çeken ve “The Salesman”, “About Elly”, “A Separation” ve “The Past” gibi filmleriyle tanınan İranlı yönetmen, senaryo yazarı ve yapımcı Asghar Farhadi, Sinematek tarafından düzenlenen ustalık dersinde sinemaseverlerle bir araya geldi.

GAİN’in katkılarıyla Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası’nda gerçekleştirilen etkinlikte Farhadi, filmlerinde karakterleri nasıl oluşturduğunu ve kısa zamanda filmlerinin nasıl uluslararası alana yayıldığı anlattı.

Farhadi, iyi filmlerin genellikle seyirciler arasında çok konuşulan yapımlar olduğuna dair algıyı yanlış bulduğunu belirterek, “Bana göre eğer seyirci, filmi izledikten sonra o filmi başkalarıyla değil de kendi içinde, kendi dünyasında konuşuyorsa o film iyi, başarılı olmuş demektir. Bir defasında bir filmimin gösterimine katıldım. Filmin sonunda izleyicilere ne hissettiğini sordum ve hiç kimse tam olarak nasıl hissettiğini açıklayamadı. Film üzerine oturup, düşünmeleri gerektiğini söyledi. Filmden çok etkilendikleri için filme dair duygularını kendi içinde paylaşmak istiyorlar.” diye konuştu.

Filmlerinin uluslararası festivallerde büyük ilgi görmesine ilişkin Farhadi, “Yapımlarımın İran dışında izleneceğini tahmin etmiyordum. Fakat bunu nasıl başardığımı da bilmiyorum. Çünkü bir filmin başka kültürler tarafından anlaşılması için özel bir formül yok. Kendi ülkesinde başarıyı yakalayan bir film, başka ülkelerde de bir şekilde fark ediliyor.” değerlendirmesinde bulundu.

“Ne kadar lokal yerden çıkarsan o kadar globalleşirsin”

Usta sinemacı, filmlerinin çok lokal görünmesine rağmen farklı kültürlere hitap edebildiğini dile getirerek, şunları söyledi:

“Lokal olmak ve globalleşmek birbirine zıt şeyler değildir. Aslında çoğu zaman ne kadar lokal bir yerden çıkış yaparsan, o kadar globalleşirsin. Japonya’da yaşayan bir insanla Yunanistan’da yaşayan birinin çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Bu algıyı bence medya yaratıyor. Mesela her kültürde sevgi kavramı vardır, fakat sevgi her ülkede, her coğrafyada farklı şekilde gösterilebilir. Biz insan hakkında konuştuğumuzda bunu zaten bütün dünya anlıyor. Bunun için ekstra bir şey yapmamıza gerek yok. O yüzden, kısa filmlerine İngilizce jenerik yazan öğrencilerime bunu hep derim. Siz bir şey yaptığınızda, işinizle alakalı tepkisini merak ettiğiniz, düşündüğünüz seyirci tek bir kişidir. O da sizsiniz. Aynı anda dünyanın her yerindeki seyirciyi düşünerek film yapamazsınız. Yani ‘ben filmimi kendim izlersem nasıl olur’ diye düşünmelisiniz. Mesela Yılmaz Güney’in filmleri çok lokaldir, fakat başka ülkelerden izleyiciler bu filmleri izlediğinde ne demek istediğini çok iyi anlar.”

Filmlerinde kadın karakterleri neden çok güçlü gösterdiğine dair ise Asghar Farhadi, “Bunun net bir cevabı yok. Çünkü etrafımda, ailemde olan bütün kadınların benim yaptığım işte etkisi var. İran’da kadınlar hayatın birçok yerinde aktif haldeler. Film setlerinde de çalışan kadın sayısı çok fazla. Bir de benim yazdığım hikayeler genelde aile hikayesi olduğu için kadınların çok önemi oluyor.” görüşünü paylaştı.

“İyi bir yönetmen, aldığı her karara şüpheyle yaklaşır”

Farhadi, sinemada sembolizme ilişkin de, “Ben sembol kavramını kullanmam. Çünkü benim filmimde gizli ve açıklanması gereken bir şey yok. Sadece işaretler var. Bu işaretlere baktığımızda hepsinin hayatın bir parçası olduğunu görüyoruz. Bazen bu işaretler tekrar halinde motiflere dönüşebiliyor ve seyircinin gözünde bir anlam kazanıyor.” dedi.

Film hazırlıklarının genellikle uzun sürdüğünü belirten usta yönetmen, “Bir karakter için 3-4 kişiyle görüşüyorum ve görüştüğüm her bir oyuncuyla 3-4 ay zaman geçiriyorum. Bu esnada filmi yapmaya başlıyorum aslında. Filmimi bir taş gibi ince ince oyuyorum.” ifadelerini kullandı.

İranlı sinemacı, yönetmenlerin sette bilge kişilik olduğuna yönelik algının yanlışlığına dikkati çekerek, “İyi bir yönetmen, aldığı her karara şüpheyle yaklaşır. Ben mesela aylar sonra düşünüp bir karakter için seçtiğim oyuncudan bile şüphe ederim. Çekimlerim başladığında özellikle bu şüpheler çok artıyor. Yönetmen olarak da içinizdeki şüpheyi dışarı yansıtmamanız gerekiyor. Çünkü sizin çok zeki olduğunuza ve her şeyi bildiğinize yönelik bir algı var. İleride bu algı yıkılırsa yönetmenler olarak sette daha rahat davranabilir, filmleri ekibimizle beraber inşa edebiliriz.” şeklinde konuştu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir